Süleyman Nazif

Süleyman Nazif

Türkiye’nin en değerli mütefekkirlerinden Cemil Meriç’in ‘nesirde üstadı’ olarak kabul ettiği Süleyman Nazif, kalemiyle doğan bir edipti. 1870 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Kendisinden hususi ve kuvvetli bir eğitim aldığı babası, devrin tanınmış simalarından şair ve tarihçi Said Paşa’dır. Annesi bir aşiret reisinin kızı olan Ayşe Hanım’dır. Bazı vilayetlerde valilik yaptıktan sonra tamamen yazarlığı tercih etti. Mizaç olarak heyecanlı ve hareketli bir karaktere sahip olan Nazif, kabına sığmayan düşüncelerini gazetelere yazdı. Sağlam bir üslup, parlak bir zekA ve büyük bir cesarete sahip olduğu için görüşlerini aşikAre, merdane ve pervasızca serdetti.

Şair Faik Ali Ozansoy’un ağabeyi olan Süleyman Nazif, babasının görevi dolayısıyla Harput ve Maraş’ta bulunduktan sonra Diyarbakır’da rüştiye tahsili gördü. 1879’da Mardin’de bulunan babasının yanına gitti ve öğrenimini özel yollardan gerçekleştirdi. Farsçayı babasından, Arapçayı Muş müftüsü Emin Efendi’den Fransızcayı da Aleksander Gregoryan adlı bir Ermeni’den öğrendi. 1892’de babasını kaybettikten sonra Diyarbakır Valiliği’nde Meclis-i Vilayet kAtipliği yaptı; 1895 tarihli Diyarbakır Vilayet Salnamesi’ni hazırladı. Bir yandan da Diyarbakır gazetesinde başyazarlık yaptı, vilayet matbaasını yönetti. 1896’da Diyarbakır’a Ermeni meselesini araştırmak için gelen Abdullah Paşa’nın takdirini kazandı ve Abdullah Paşa ile Musul’a geçti. Yedi ay sonra tekrar Diyarbakır’a döndü; görevlerinden istifa ederek İstanbul’a geldi. İdare ile anlaşamayınca 1897’de Paris’e gitti. Sekiz ay kaldığı Paris’te Ahmet Rıza Bey’in çıkardığı Meşveret gazetesinde yazılar yazdı. Malumu İ’lam ve Namık Kemal adlı kitaplarını “Abdullah Tahir” takma adıyla bastırdı. Yurda dönüşünden sonra Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından vilayet mektupçusu sıfatıyla Bursa’da ikamete memur edildi; 1908’e kadar Bursa’da kaldı. Bu dönemde Mısır’da imzasız Risaleler’i yayınlanmış ve Servet-i Fünun dergisine de dedesinin ismi olan İbrahim Cehdi müstearı ile yazılar göndermişti. 1906’da ilk şiir kitabı Gizli Figanlar’ı imzasız olarak Mısır’da bastırdı. Ardından El Cezire Mektupları isimli eseri yayımlandı.

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ

Süleyman Nazif, 1908 yılında 2. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a döndü, İttihat ve Terakki Partisi’ne üye oldu. Bir süre Ebuzziya Tevfik ile Tasvir-i EfkAr gazetesini çıkardı. Daha önce Paris’te yayımladığı Malumu İ’lam isimli risaleyi yeniden bastırdı. Yeni yönetim tarafından Basra (1909), Kastamonu (1910) ve Trabzon (1911) valiliklerinde görevlendirildi. Daha sonra 1912 yılında İstanbul’a gelerek Hak gazetesini çıkardı. 1913’te Musul ve bir sene sonra da Bağdat valilikleri yaptı. Bağdat valisi iken Şıpka Kahramanı Süleyman Paşa’nın mezarını yaptırdı.

1915 yılında devlet memurluğundan ayrılıp bütün zamanını yazmaya ayıran Nazif, yazılarını 1917’e Batarya ile Ateş adıyla bastırdı. Aynı yıl Osmanlı ordusunun Galiçya Cephesi’ndeki kahramanlıklarını anlatan AsitAn-ı Tarihte’yi yayınladı. 1918’de FirAk-ı Irak adlı ikinci şiir kitabını yayımladı. Kitapta “Kübalılar” adlı şiir dışında bütün nesir ve nazım yazıları, Irak’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılması üzerine kaleme alınmıştır.

MÜTAREKE YILLARI

1918’de yakın dostu Cenap Şahabeddin ile birlikte Hadisat gazetesini çıkaran Süleyman Nazif, İstanbul’un işgalinden sonra bu gazetede sömürgeci ülkeleri ikaz ederek halkın böyle bir işgali kaldıramayacağını yazdı. Vilayat-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmas›na öncülük etti. 23 Ocak 1920 tarihinde Darülfünun’da Türk dostu Pierre Loti’yi anmak üzere düzenlenmiş gibi gösterilen ancak Fransız kuvvetlerini protesto niteliği taşıyan toplantıda meşhur “Pierre Loti Hitabesi” ile dinleyicileri coşturdu. İstanbul’un işgalini sert dille eleştirdiği “Kara Bir Gün” başlıklı yazısı Hadisat’ta yayınlandığında büyük yankı uyandırdı ve milletin takdirini kazanıp duasını aldı. Yazısında İstanbul’a küstah bir Napolyon çalımıyla giren Fransız komutanını ayıplıyor, cesurca tenkit ediyordu. Yazarımız, Paris’in de bir zamanlar Almanlar tarafından böyle işgal edildiğini hatırlatıyor, onları alkışlarla karşılayan azınlıkları yerden yere vuruyordu. Bu hareketleri sebebiyle İngilizler tarafından Malta Adası’na sürgün edildi.

MALTA’DA SÜRGÜN DÖNEMİ

Süleyman Nazif, Malta’da 20 ay kadar kaldı. Oradayken, 1921 yılında Çal Çoban Çal adlı eseri basıldı “Daüssıla” adlı şiiri ise şöhretini iyice arttırdı. 1922’de İstanbul’a dönebildi. Malta sürgünü dönüşünde milli duygulara hitap eden yazılar yazmaya devam etti. İstanbul Muallim Mektebi’nde verdiği “Namık Kemal” adlı konferansın metnini 1922’de aynı isimle bastırdı. Aynı yıl, mektuplar ve makalelerden oluşan Tarihin Yılan HikAyesi adlı kitabı yayımlandı. Bazı makalelerini 1922 senesinde Çalınmış Ülke adıyla kitaplaştırdı. Daha önce Yeni Tasvir-i EfkAr gazetesinde yayımlanan NAsiriddün ŞAh ve BAbiler adlı eserini 1923’te kitaplaştırdı. Malta sürgünündeki duygularını anlatan Malta Geceleri adlı üçüncü şiir kitabını 1924’te neşretti. Cemiyet-i Akvam’daki İngiliz delegesinin Türkiye’deki Hristiyan azınlığa yapılan muamelenin tespiti için bir heyet gönderilmesini istemesi ve aynı dönemde Fas’taki istiklAl mücadelesini bastırmak için Fransız, İspanyol ve İngiliz kuvvetlerinin birleşmesi üzerine Süleyman Nazif, bu konudaki makalelerini bir araya getirdi. Bu makaleleri Hazret-i İsa’ya Açık Mektup adıyla 1924’te yayımladı. Kitap, Hristiyanları Hazret-i İsa’ya şikayet eden bir şikAyetname idi.

Süleyman Nazif’in eserleri ve yayımlanmış yılları şöyle: Gizli Figanlar (şiirler, 1908), Batarya ile Ateş (1917), Firak-ı Irak (Irak’tan ayrılış, şiirler 1918), Fuzuli (1920), Çal Çoban Çal (1922), Malta Geceleri (1924), Mehmed Akif (1924, daha önce Servet-i Fünûn’da çıkan beş makalesinden oluşuyor), Hz. İsa’ya Açık Mektup (1924), İki Dost (Ziya Paşa ve Namık Kemal, 1925), El Cezire Mektupları (1906), MAlum-u İlAm (1897), Victor Hugo’nun Bir Mektubu (1908), Boş Herif (1910), Süleyman Paşa (1910), İki İttifakın Tarihçesi (1912), Pierre Loti Hitabesi, Namık Kemal (1897), Tarihin Yılan HikAyesi (Nasırüddin Şah ve Babailer hakkında, (1922), Çalınmış Ülke (1924), KülliyAt-ı Ziya Paşa (1924), Fuzûli (1926), İmAna Tasallut-Şapka Meselesi 1925), KAfir Hakikat (1926, Fas Mücahidi Abdülkerim’in esir düşmesi üzerine yazılmıştır), Lübnan Kasrı’nın Sahibesi (1926, Fransız romancı Pierre Benoit’ten çeviri roman), Yıkılan Müessese (1927, İttihat ve Terakki hakkında yazdıkları).

Fırtınalı ve dağdağalı ama şerefli ve izzetli bir ömür süren Süleyman Nazif, İstanbul’da 4 Ocak 1927 tarihinde zatürreden vefat etti. Cenaze giderleri, Türk Hava Dergisi’ne yazdığı yazıların manevi borcuyla Türk Tayyare Cemiyeti tarafından karşılandı. Cenaze, belediye cenaze arabasıyla Ayasofya Camii’ne getirildi. Namazı orada kılındıktan sonra Edirnekapı Mezarlığı’nda (Şehitliği) toprağa verildi. Kabri İstanbul Belediyesi tarafından yaptırıldı. Daha sonra vefat eden yakın dostu milli şairimiz Mehmed Akif’in Edirnekapı Şehitliği’nde hemen yanı başına defnedildi.Türkiye’nin en değerli mütefekkirlerinden Cemil Meriç’in ‘nesirde üstadı’ olarak kabul ettiği Süleyman Nazif, kalemiyle doğan bir edipti. 1870 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Kendisinden hususi ve kuvvetli bir eğitim aldığı babası, devrin tanınmış simalarından şair ve tarihçi Said Paşa’dır. Annesi bir aşiret reisinin kızı olan Ayşe Hanım’dır. Bazı vilayetlerde valilik yaptıktan sonra tamamen yazarlığı tercih etti. Mizaç olarak heyecanlı ve hareketli bir karaktere sahip olan Nazif, kabına sığmayan düşüncelerini gazetelere yazdı. Sağlam bir üslup, parlak bir zekA ve büyük bir cesarete sahip olduğu için görüşlerini aşikAre, merdane ve pervasızca serdetti.

Şair Faik Ali Ozansoy’un ağabeyi olan Süleyman Nazif, babasının görevi dolayısıyla Harput ve Maraş’ta bulunduktan sonra Diyarbakır’da rüştiye tahsili gördü. 1879’da Mardin’de bulunan babasının yanına gitti ve öğrenimini özel yollardan gerçekleştirdi. Farsçayı babasından, Arapçayı Muş müftüsü Emin Efendi’den Fransızcayı da Aleksander Gregoryan adlı bir Ermeni’den öğrendi. 1892’de babasını kaybettikten sonra Diyarbakır Valiliği’nde Meclis-i Vilayet kAtipliği yaptı; 1895 tarihli Diyarbakır Vilayet Salnamesi’ni hazırladı. Bir yandan da Diyarbakır gazetesinde başyazarlık yaptı, vilayet matbaasını yönetti. 1896’da Diyarbakır’a Ermeni meselesini araştırmak için gelen Abdullah Paşa’nın takdirini kazandı ve Abdullah Paşa ile Musul’a geçti. Yedi ay sonra tekrar Diyarbakır’a döndü; görevlerinden istifa ederek İstanbul’a geldi. İdare ile anlaşamayınca 1897’de Paris’e gitti. Sekiz ay kaldığı Paris’te Ahmet Rıza Bey’in çıkardığı Meşveret gazetesinde yazılar yazdı. Malumu İ’lam ve Namık Kemal adlı kitaplarını “Abdullah Tahir” takma adıyla bastırdı. Yurda dönüşünden sonra Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından vilayet mektupçusu sıfatıyla Bursa’da ikamete memur edildi; 1908’e kadar Bursa’da kaldı. Bu dönemde Mısır’da imzasız Risaleler’i yayınlanmış ve Servet-i Fünun dergisine de dedesinin ismi olan İbrahim Cehdi müstearı ile yazılar göndermişti. 1906’da ilk şiir kitabı Gizli Figanlar’ı imzasız olarak Mısır’da bastırdı. Ardından El Cezire Mektupları isimli eseri yayımlandı.

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ

Süleyman Nazif, 1908 yılında 2. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a döndü, İttihat ve Terakki Partisi’ne üye oldu. Bir süre Ebuzziya Tevfik ile Tasvir-i EfkAr gazetesini çıkardı. Daha önce Paris’te yayımladığı Malumu İ’lam isimli risaleyi yeniden bastırdı. Yeni yönetim tarafından Basra (1909), Kastamonu (1910) ve Trabzon (1911) valiliklerinde görevlendirildi. Daha sonra 1912 yılında İstanbul’a gelerek Hak gazetesini çıkardı. 1913’te Musul ve bir sene sonra da Bağdat valilikleri yaptı. Bağdat valisi iken Şıpka Kahramanı Süleyman Paşa’nın mezarını yaptırdı.

1915 yılında devlet memurluğundan ayrılıp bütün zamanını yazmaya ayıran Nazif, yazılarını 1917’e Batarya ile Ateş adıyla bastırdı. Aynı yıl Osmanlı ordusunun Galiçya Cephesi’ndeki kahramanlıklarını anlatan AsitAn-ı Tarihte’yi yayınladı. 1918’de FirAk-ı Irak adlı ikinci şiir kitabını yayımladı. Kitapta “Kübalılar” adlı şiir dışında bütün nesir ve nazım yazıları, Irak’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılması üzerine kaleme alınmıştır.

MÜTAREKE YILLARI

1918’de yakın dostu Cenap Şahabeddin ile birlikte Hadisat gazetesini çıkaran Süleyman Nazif, İstanbul’un işgalinden sonra bu gazetede sömürgeci ülkeleri ikaz ederek halkın böyle bir işgali kaldıramayacağını yazdı. Vilayat-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmas›na öncülük etti. 23 Ocak 1920 tarihinde Darülfünun’da Türk dostu Pierre Loti’yi anmak üzere düzenlenmiş gibi gösterilen ancak Fransız kuvvetlerini protesto niteliği taşıyan toplantıda meşhur “Pierre Loti Hitabesi” ile dinleyicileri coşturdu. İstanbul’un işgalini sert dille eleştirdiği “Kara Bir Gün” başlıklı yazısı Hadisat’ta yayınlandığında büyük yankı uyandırdı ve milletin takdirini kazanıp duasını aldı. Yazısında İstanbul’a küstah bir Napolyon çalımıyla giren Fransız komutanını ayıplıyor, cesurca tenkit ediyordu. Yazarımız, Paris’in de bir zamanlar Almanlar tarafından böyle işgal edildiğini hatırlatıyor, onları alkışlarla karşılayan azınlıkları yerden yere vuruyordu. Bu hareketleri sebebiyle İngilizler tarafından Malta Adası’na sürgün edildi.

MALTA’DA SÜRGÜN DÖNEMİ

Süleyman Nazif, Malta’da 20 ay kadar kaldı. Oradayken, 1921 yılında Çal Çoban Çal adlı eseri basıldı “Daüssıla” adlı şiiri ise şöhretini iyice arttırdı. 1922’de İstanbul’a dönebildi. Malta sürgünü dönüşünde milli duygulara hitap eden yazılar yazmaya devam etti. İstanbul Muallim Mektebi’nde verdiği “Namık Kemal” adlı konferansın metnini 1922’de aynı isimle bastırdı. Aynı yıl, mektuplar ve makalelerden oluşan Tarihin Yılan HikAyesi adlı kitabı yayımlandı. Bazı makalelerini 1922 senesinde Çalınmış Ülke adıyla kitaplaştırdı. Daha önce Yeni Tasvir-i Efkar gazetesinde yayımlanan Nasiriddün Şah ve Babiler adlı eserini 1923’te kitaplaştırdı. Malta sürgünündeki duygularını anlatan Malta Geceleri adlı üçüncü şiir kitabını 1924’te neşretti. Cemiyet-i Akvam’daki İngiliz delegesinin Türkiye’deki Hristiyan azınlığa yapılan muamelenin tespiti için bir heyet gönderilmesini istemesi ve aynı dönemde Fas’taki istiklAl mücadelesini bastırmak için Fransız, İspanyol ve İngiliz kuvvetlerinin birleşmesi üzerine Süleyman Nazif, bu konudaki makalelerini bir araya getirdi. Bu makaleleri Hazret-i İsa’ya Açık Mektup adıyla 1924’te yayımladı. Kitap, Hristiyanları Hazret-i İsa’ya şikayet eden bir şikAyetname idi.

Süleyman Nazif’in eserleri ve yayımlanmış yılları şöyle: Gizli Figanlar (şiirler, 1908), Batarya ile Ateş (1917), Firak-ı Irak (Irak’tan ayrılış, şiirler 1918), Fuzuli (1920), Çal Çoban Çal (1922), Malta Geceleri (1924), Mehmed Akif (1924, daha önce Servet-i Fünûn’da çıkan beş makalesinden oluşuyor), Hz. İsa’ya Açık Mektup (1924), İki Dost (Ziya Paşa ve Namık Kemal, 1925), El Cezire Mektupları (1906), Malum-u İlam (1897), Victor Hugo’nun Bir Mektubu (1908), Boş Herif (1910), Süleyman Paşa (1910), İki İttifakın Tarihçesi (1912), Pierre Loti Hitabesi, Namık Kemal (1897), Tarihin Yılan HikAyesi (Nasırüddin Şah ve Babailer hakkında, 1922), Çalınmış Ülke (1924), Külliyat-ı Ziya Paşa (1924), Fuzûli (1926), İmana Tasallut-Şapka Meselesi (1925), Kafir Hakikat (1926, Fas Mücahidi Abdülkerim’in esir düşmesi üzerine yazılmıştır), Lübnan Kasrı’nın Sahibesi (1926, Fransız romancı Pierre Benoit’ten çeviri roman), Yıkılan Müessese (1927, İttihat ve Terakki hakkında yazdıkları).

Fırtınalı ve dağdağalı ama şerefli ve izzetli bir ömür süren Süleyman Nazif, İstanbul’da 4 Ocak 1927 tarihinde zatürreden vefat etti. Cenaze giderleri, Türk Hava Dergisi’ne yazdığı yazıların manevi borcuyla Türk Tayyare Cemiyeti tarafından karşılandı. Cenaze, belediye cenaze arabasıyla Ayasofya Camii’ne getirildi. Namazı orada kılındıktan sonra Edirnekapı Mezarlığı’nda (Şehitliği) toprağa verildi. Kabri İstanbul Belediyesi tarafından yaptırıldı. Daha sonra vefat eden yakın dostu milli şairimiz Mehmed Akif’in Edirnekapı Şehitliği’nde hemen yanı başına defnedildi.

Süleyman Nazif Kitapları