“İnanışını taklitten tahkike ulaştırdıktan sonra, Mehmed Akif daha kavi bir Müslüman olmuştur. Hazreti Muhammed’in bereketli nefesi, şairin her mısraında açıkça görülür”.
“Mehmed Akif kadar, ayıplardan ve kötülüklerden nefret eden pek az adam gördüm”. Süleyman Nazif
Bu haftaki eserimiz, Mihrabad Yayınları’ndan çıkan, Süleyman Nazif’ten“Mehmed Akif” isimli kitap.
Merhum Mehmed Akif hakkında yazılan eserlerin pek çoğunu yakından inceledim, dostlarından ziyade eleştirenlere, tekfir edenlere de baktım. Dostlarının hemen hepsi Akif’in, “insan ve İslam karakteri” ile yoğrulduğunu, onur ve sevinçle kaydediyorlar.
Akif’in hayatı ve şiirleri hakkında olumsuz görüş ileri sürenlerin de zorunlu olarak birleştikleri nokta aynı. “İnsan ve İslam karakterli oluşu”.
Süleyman Nazif, gönül gözüyle tanıyıp sevdiği Akif’in hayatından muhtelif kesitleri yazdığı kitabında, İstiklal ve İslam şairinin şiirlerini, konuşmalarını ve dünya görüşünü ayrıntılı şekilde yazmış.
Mehmed Akif’in yetiştiği çevreyi, o dönemin edebiyat âlemini, fikir muhitlerini, şairin duygu ve düşüncelerini, zorlu mücadelelerini özlü biçimde kaleme almış.
Bir bakıma önümüze; iyi düşünülmüş, üstünde çalışılmış ve hakkı verilmiş bir Mehmed Akif portresi çıkmış.
Süleyman Nazif’in kaleminden Akif’e dair bir şu sözleri paylaşalım.
“İpekli (İpek şehri Kosova’nın başkenti Priştine’ye 120 km uzaklıkta Karadağ sınırına yakın köy. HÖ.) müderris Mehmed Tahir Efendinin dini bütün, ilim sahibi ve katıksız bir Müslüman olmakla beraber, asrın icaplarını hakkıyla kavramış bir hocaefendi olduğu da ezcümle oğluna verdiği terbiyeden açıkça belli oluyor.
Mehmed Akif ölçüsünde büyük bir şairi ancak böyle bir baba cihana getirebilirdi. Bir taraftan camilerde Arap ve Acem lisanlarıyla İslami ilimleri esaslı surette öğrettiği hayırlı oğluna, bir taraftan da İstanbul Mülkiye İdadisinde ikinci bir tahsil gösteriyor. Yüksek tahsilini de birincilikle çıkmış olduğu Baytar Mektebi’nde tamamlamıştır.
Kimya, hikmet, nebatat, hayvanat, teşrih (şerh etme, açıklama) fizyoloji, hâsılı -dine karşı olduğu zannedilen- tabii ilimler, genç şairin irfana susamış olan fikrine sırlarını söylerken, vicdanındaki ezeli imana dokunmaya adeta kıyamıyor.
Mehmed Akif, medreseden götürdüğü inanç yükünün bir zerresini bu mekteplerde bırakmadan ve bilakis buralardan imanına daha kuvvetle sarılarak hayat kavgasına atıldı”.
Mehmed Akif’teki vatan sevgisini yine Süleyman Nazif’ten okuyalım.
“Ben o toprağa vatan derim ki, üstünde dinim ve devletim, hükmünü ve hükümetini yürütsün. Böyle bir toprak üstünde küçük bir kulübe ile cılız bir oğul bana kâfidir.
Dinimden, devlet ve milletimden ayrılmış ve mahrum edilmiş bir yetim diyar üstünde muhteşem saraylar, güçlü çocuklarım yükseleceğine, evim bir avuç kül, sülalem de mezarlar olsun”.
(Yeni Akit Gazetesi, 23 Ocak 2017)
Eserde ayrıca 1857 yılında Erzurum’da doğan ve ulusal kadın kahramanlarımızdan Nene Hatun’un mücadelesine de yer veriliyor. Roman, hem cephe, hem de cephe gerisinden kahramanların hikayelerini, günlükler şeklinde birinci ağızdan anlatıyor.